İLHAN CAVCAV
İlhan Cavcav, Türk futbol tarihinin gelmiş en renkli simalarından biri… 21 kez kongrelerden zaferle çıkan, hayatının 38 yılını Gençlerbirliği’ne adayan bir futbol fenomeni
O, dünya futbol tarihinde eşine benzerine rastlanmayacak bir başarı öyküsünün kahramanı. O’nun hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı, çizildi. Fırtınalı iş ve futbol yaşamı televizyon dizisi oldu. O, yazılı ve görsel medyanın futbol alanındaki en donanımlı haber kaynağı olarak fikrine başvurulan “Duayen Başkan” apoleti ile hep takdir ve saygı gördü. Türk futbolunun içine düştüğü bu zorlu süreçte İlhan Cavcav’ın başardıklarının anlamı, her geçen gün büyük bir değer kazanıyor. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray dahil ülke genelinde faaliyet gösteren tüm profesyonel kulüpler iflas bayrağını çekmeye hazırlanırken, İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği’ni ülkenin tek borçsuz kulübü olarak yaşamının son nefesine kadar yönetmesinin sırrı herkes tarafından bilinmeli. SSK, Maliye dahil futbolcusuna, teknik adamına piyasaya bir kuruş borcu olmadan sürdürülebilir bir “futbol ekonomisi” yaratılması tüm kulüplere bir ibret vesikası olarak bir kez daha anlatılmalı. Hem de hiç vakit kaybetmeden.
Beştepe’te yükselen ülkenin en modern tesislerini yapımı, bu sıcak yuvadan ülke futboluna yüzlerce yıldız futbolcu servisi, Afrika’dan keşfedilip dünya yıldızı yapılan futbolcuların transfer öyküleri, mutlaka yeni nesillere en ince detaylarıyla aktarılmalı. O, futbolun gücünü ve kudretini en iyi bilen takdir eden ve de yararlanan iflah olmaz bir futbol tutkunu… Cavcav’ın asrın oyununda başardıkları üniversitelerde ders olarak okutulmalı. Bu iddiamızı, defalarca çalıştığımız gazetelerde “Futbolun Duayeni İlhan Cavcav” yazı dizileri ve televizyon programları ile defalarca paylaştık. “Futbol sadece futbol değildir”, “futbol çok şeydir” gerçeğini artık tüm dünyanın kabul ettiği bir süreçte Türk futbolunun da yeniden inşası kaçınılmaz bir zorunluluk. Bu zorlu süreçte İlhan Cavcav’ın yaşamını, başardıklarını, sevinçlerini, hüzünlerini ve de hayallerini paylaşacağım. Kimdir İlhan Cavcav ? Neleri başarmıştır ?İşte Türk futbolunun “bilge adamı” nın yaşam öyküsünden bugün de, yarında nice nesiller ilham alacaktır.
İlhan Cavcav, 1935 yılında Ankara’nın Hamamönü semtinde dünyaya geldi. Ailesi 1890 yıllarda Rumeli’den göç sonucu Başkent’in yolunu tutmuştu. İki eşli bir baba ve 19 çocuklu bir aile olarak ülkenin zor yıllarında herkes gibi Cavcav ailesi de yaşam mücadelesi veriyordu. Ailenin geçimi, fırıncılıkla temin ediliyordu. Ülkede ilk fırın ekmeğini üretenler aile olarak tarihteki yerlerini alırken, fırıncılıktan un sanayinin en büyük patronluğuna çıkılan yolculuğu o günlerde kimse hayal edemezdi. İlhan Cavcav’ın hayatında “un” ve “futbol”un yeri bugün kaleme aldıklarımızda en belirleyici etken olmuştur. Un sanayinin önde gelen ismi Hamamönü’ndeki fırın, o günlerin çileli, zahmetli, bir o kadar da başarılı yolculuğun ilk adresi oluyordu. Bu küçük işyerinde çok maceralar, fırtınalar yaşandı. Hamamönü’ndeki fırın bir gün maliye denetimine takıldı. Muhasebecileri tüm defterleri fırına atıp yakınca kıyamet koptu. Maliye bir değerlendirme yapıp fırını Cavcav ailesinin elinden aldı. Bu olay üzerine aile, Hamamönün’den Mamak’a taşındı. Cavcav ailesi, değirmencilikle yaşam mücadelesine tekrar sarıldı, daha sonra küçük bir un fabrikası üretime başladı. Küçük Cavcav, babasının gözüne girmek için un ve buğday çuvallarıyla koyun koyuna yattı.
KAĞITLARDAN TOP YAPTI
Her çocuk gibi İlhan Cavcav da kağıtlardan top yaparak mahalle aralarında küçük yaşta futbolun peşinden koşmaya başladı. Taştan kurulan kaleler, mahallenin ağabeyleri tarafından mevcudun ikiye bölünüp oluşturulan takımlarla oynanan iddialı maçlar, İlhan Cavcav’ın çocukluğunun en güzel anıları oluşturdu. İlhan Cavcav’ın tahsil hayatı, Atatürk Orman Çiftliği İlkokulu’nda başladı. Küçük İlhan , her gün Mamak’tan trenle Gazi Mahallesi’ne gelerek ilkokulu bitirdi. Ardından eğitim hayatına Atatürk Lisesi’ne devam etti. Başarılı bir öğrenci olmasına rağmen bir türlü İngilizce dersinde istediği notları alamaması, tahsil hayatına nokta koymasına neden oldu. Bir gün kararını verip, babasının karşısına geçip, “Ben okumayacağım” dediğinde kıyamet koptu ama yapacak da bir şey yoktu. Bu kararının ardından daha çok küçükken un çuvalları arasında baba mesleğine olan hayranlığı, O’na Mamak’taki un fabrikasının yolunu tutturdu. Artık hayatında “buğday” ve “un” olmazsa olmaz tek gerçekti. Gecesini gündüzüne katarak çalışan İlhan Cavcav, veznede başlayan çalışma hayatı sırasında yine bir muhasebe darbesini uyanıklığıyla son anda önledi. O günkü muhasebecileri anlaşma üzerine yüzde 10 kardan hisse alıyordu. İlhan Cavcav, muhasebecinin rakamları yüksek gösterdiğini tespit etti. Bankadaki paranın, stoklarının, üretimin çok farklı olduğunu babasına gösterip muhasebecinin işine son verdiren genç Cavcav, babasının gözünde ilk zaferini kazandı. Bu arada Maskespor’da futbol hayatını sürdüren İlhan Cavcav, küçük yaşından itibaren futbol tutkusunu tribünlerde maç izleyerek devam ettiriyordu. Kardeşi Cevat, Ankara’nın en renkli takımı Hacettepe’nin kalesini korurken, Tayyar Cavcav’ın Galatasaray formasını giymesi, kendisine ayrı bir gurur veriyordu.
FENERBAHÇE’DEN TEKLİF
Maskespor’dan PTT’ye transfer olup futbolunu da geliştiren İlhan Cavcav’ı PTT’de oynarken Ankaragücü ve Fenerbahçe takımları transfer teklifinde bulundu. Cavcav, işleri nedeniyle bu teklifleri değerlendiremedi. Futbol hayatına Bahçeli Gençlik forması altında 150 lira transfer ücreti karşılığında devam etti. Aldığı bu parayı o günlerde kura ile ev dağıtan banka şubelerine hesap açtırıp yatırdı. Sezonun ilk maçı eski takımı PTT ile oynandı ama Cavcav hocası tarafından kadroya alınmamıştı. Hemen başkana gidip, “Hoca beni niye oynatmadı ?” diye sordu. Başkan yanağını okşayıp, “Eski takımına karşı zaafın olur diye hocan seni oynatmadı” dedi. Cavcav ise bu sözler üzerine yatırdığı tüm paraları bankadan çekti ve tekrar Başkanın karşısına dikildi: “Ben namuslu adamım, ekmek yediğim yere ihanet etmem” deyip aldığı paraları iade edip futbol hayatına noktayı koydu. Artık sadece hayatında un, buğday vardı. Futbol özlemini tribünlerden takip ederek giderdi. İşleri bir hayli büyüdü. İşyerini Mamak’tan Balgat’a taşıdı, Ankara Un Sanayi için yeni bir karargah inşa edildi. 1975 yılında kısa bir dönem Hacettepespor yönetiminde yer alıp bu günlerin provasını yapmak istese de bu hayali gerçekleşmez. Mardinspor’la oynanan maç sonunda Mardin başkanının kendisini bıçakla kovalaması üzerine, “Bu iş yapılacak iş değil” diyerek, bir kez daha faal futbola ara verir.
AVNİ BULDUK GERÇEĞİ
İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği ile 38 yıl sürecek beraberliğinde Ankara ve Türk futbolunun önemli isimlerinden rahmetli Avni Bulduk’un rolü çok büyüktür. Avni Bulduk, 1970’lı yılların başında zor günler geçiren Gençlerbirliği’ne kol kanat geren bir isimdir. Ankara futbolunun önemli kulüplerinden Güneşspor’unda kulüp başkanlığını yürütmektedir. Gençlerbirliği taraftarların yoğun baskısı ile kulübe büyük destek olan Avni Bulduk bir gün Posta Caddesi’nden Cavcav ‘la birlikte inerken, cadde esnafı Avni Bulduk’a, selam vermek, takımla ilgili bir şeyler öğrenmek için adeta sıraya girerler. Avni Bulduk kendisine gösterilen ilgi karşısında İlhan Cavcav’a dönerek, “İlhan bak futbol sayesinde herkes beni tanıyor. Selam veriyor. Seni tanıyan bir kişi var mı ? Geç şu takımın başına seni de herkes tanısın. Sendeki maddi güç benim bin katım. “der. O gün söylenen bu sözler İlhan Cavcav’ı çok etkiler.
ANKARAGÜCÜ’NÜN KAPISINDAN DÖNDÜ
Bu günlerde Ankaragücü Kulübü’ de İlhan Cavcav’ı yönetiminde görmek istemektedir. Sarı-Lacivertli kulübün o günlerde başkanlığını kendisi gibi un sanayinde faaliyet gösteren Sabri Mermutlu yapmaktadır. İlhan Cavcav, Mermutlu’ya, “Sen değirmencisin, ben de değirmenciyim. Bir yerde iki baş olmaz. Ben Ankaragücü’ne gelirsem başkan olarak olurum. Ona da sen razı olmazsın. “der. Böylece Cavcav’ın Ankaragücü serüveni başlamadan biter. Gençlerbirliği’nin o dönemlerde başkanlığını yürüten Sezai Dıblan’ın görevi bırakması üzerine başta Avni Bulduk’un gayretleri sonunda İlhan Cavcav ikna edilir. Dıblan’ın ardından başkanlığını üstlenen Yahya Demirel’le yapılan ilk toplantıda İlhan Cavcav kulübün ikinci başkanlığına getirilir. 1977 Mayıs’ında yapılan kongre ile de Cavcav başkan olarak göreve başlar. Bu görevi çok kısa sürer. Çok yorulduğunu, işlerinin yoğunluğunu ileri sürer. Ayrılışında bazı kimselere kızgınlıkları rol oynamıştır. Ama geri gelecektir. Bu zor dönemde Gençlerbirliği’nde bir başka fedakar ve cefakar isim gündemdedir. Bu isim Hasan Şengel’dir. Kırmızı-siyahlı kulüpte adeta , “Nöbetçi başkan” olarak görev yapmaktadır. Bu yıllar kırmızı-siyahlı kulüp için, “olmak ya olmamak” gibi zor bir süreçtir. Bu dönem 1981 yılında İlhan Cavcav’ın ikinci kez göreve başlayacağı güne kadar sürecektir. Gençlerbirliği için 1981 yılı bir milattır. Bu miladın kilometre taşları özenle döşenirken İlhan Cavcav’ın ticari zekası, kararlılığı ve futbol sevgisi en belirleyici etken olmuştur.
KÜME DÜŞME ISTIRABI
Kulübün başına geçtikten sonra Gençlerbirliği’nin küme düşmesi İlhan Cavcav’ı çok üzmüştür. Bugün bu başarı öyküsüne konu olan hizmetler gerçekleşmesi sanki Cavcav’ın şu sözlerinde saklıydı: “Takım küme düştüğü zaman kendimi büyük bir mesuliyet duygusu içinde hissettim. Sanki takımı tek başına ben düşürdüm hissine kapıldım.. Artık bu takımı tekrar lige çıkarmak ve sağlam bir zemine oturtmak benim namus borcum. Ben Gençlerbirliği için hayatımı ve servetimi ortaya koymaya hazırım” Bu söz veriş, bu inanç 30 yılda nelerin gerçekleşmesine vesile olacaktı. Gençlerbirliği taraftarları büyük merak içinde bu sorunun cevabını beklemekteydi. İlk söz teknik direktör Kadri Aytaç’ın 1982-1983 sezonunda Gençlerbirliği’ni 1.Lig’e taşınmasıyla yerine getiriliyordu. Bu başarıdan dolayı en çok sevinenlerin başında İlhan Cavcav geliyordu.
GELECEĞİ İNŞA ETMEKTE
Gençlerbirliği, 60 yılını geride bırakmasına rağmen rahmetli Vehbi Koç’un Maltepe’de Koç Talebe Yurdu altında verdiği yerden başka başını sokacak hiçbir yeri yoktu. Kulübün bir otobüsü bile bulunmamaktaydı. Takım antrenmanlarını Anıttepe’deki toprak sahalarda yapardı. Futbolcular antrenmanlara yürüyerek gidip gelirdi. Gençlerbirliği sevgisinin dergahı olan “Maltepe’deki bu mekan olmasaydı Gençlerbirliği bugün olmazdı” diyen çok olmuştu. İlhan Cavcav, tarihe geçen tesis hamlesini 1983 yılında gerçekleştirdi. Bu yıllarda zamanın Beden Terbiyesi Genel Müdürü İsmail Hakkı Güngör, Ankara Belediye Başkanı Süleyman Önder ve Gençlik ve Spordan Sorumlu eski Devlet Bakanı Yücel Seckiner’in büyük katkıları ile Atatürk Orman Çiftliği arazi içinde 20 dönümlük bir yer tahsil edildi. Aynı yıl tesislerin temeli atıldı. 7 Kasım 1999’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in katıldığı bir törenle hizmete açıldı.Üç adet çim saha, halı sahası, idare binası ve beş yıldızlı otel kalitesindeki binası ile Beştepe Tesisleri bir gurur abidesi olarak artık Gençlerbirliği’nin hizmetindeydi.
TRANSFER MUCİZELRİ (3)
Gençlerbirliği İlhan Cavcav’ın büyük gayret ve çabaları ile gerçekte olması gereken yere, yani 1.Lig’e dönmüştür. Beştepe sırtlarında Türkiye’nin en muhteşem tesisleri harıl harıl çalışmaya başlamıştır.Artık Cumhuriyetle yaşıt Gençlerbirliği için yeni bir dönem başlamış, beyaz bir sayfa açılmıştır. Dışarıdan tek adama bağlı bir yönetim anlayışı gibi görülse de tüm Türkiye’nin imrendiği, ülkemizin en kurumsal kimliğini taşıyan bir Gençlerbirliği vardır. İlhan Cavcav’ın döneminde 1.Lig’den 2.Lig düşülüp tekrar dönüşler oldu. Türkiye Kupası zaferleri yaşandı. Cumhurbaşkanlığı Kupası finalini kaybetme hüznü yaşandı. Avrupa Kupaları’nda sınavlar verildi. Sportif başarıları 97 yıllık bir geçmişe sahip bir kulüp olarak baktığımızda elbette yeterli bulmak mümkün değil. Hele Süper Lig şampiyonluğu kupasının eksikliği tüm Gençlerbirliği ‘ne gönül verenleri üzmekte. Ama bir Başkent takımın şampiyonluk yaşamasının ne kadar zor olduğunu geride kalan süreç içinde herkes gördü. Şampiyonluğunun kendine özgü şartları vardı. Bunların birer birer yerine konması gerekirdi. Bunun içinde zamana ihtiyaç vardı. Türkiye’nin en modern tesislerine kavuşmak, kurumsal kimliğini geliştirmek gelecek adına umutları artıran adımlardı. Gençlerbirliği, alt yapısı adeta bir fabrika gibi üretime başlamıştı. Alt yapıdan ciddi oyuncular Ankara ve Türk futboluna kazandırılıyordu. Bu yıldızlar kulübün ekonomik olarak güçlenmesine büyük katkı sağlayacaktı. Beşiktaş ,Fenerbahçe, Galatararay, Trabzon dahil günümüzün tüm Süper Lig takımları ve de tüm profesyonel takımlara adeta Gençlerbirliği futbolcu servisi yapıyordu. İlhan Cavcav yaşadığı sürece genç yetenekleri keşfedip, birkaç yıl sonra çok büyük rakamlara büyük takımlara satması ile ün yaptı. Özellikle “Dört Büyük” diye adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’a sattığı futbolculardan kulüp kasasına çok büyük paralar girdi.
“Futbol tüccarı” olarak anılan İlhan Cavcav, Fenerbahçe’ye : Deniz Barış, Erkan Sözeri, Gökhan Gönül, İlhan Eker, İsmail Güldüren, Kemalettin Şentürk, Metin Diyadin, Orhan Şam, Serkan Balcı, Tarık Daşgün, Uğur Boral, Ümit Özat
Beşiktaş’a : Ahmed Hassan, Ali Eren Beşerler, Ali Günçar, Ali Tandoğan, Baki Mercimek, Mustafa Pektemek, Okan Koç, Rahim Zafer, Souleymane Youla, Tolga Doğantez, Tuna Üzümcü, Veysel Cihan
Galatasaray’a : Ahmet Yılmaz Çalık, Ergün Penbe, Osman Coşkun, Ümit Karan
Trabzonspor’a : Aykut Demir, Ayman Abdulaziz, Fredrik Risp, Giray Kaçar, Isaac Promise, Soner Aydoğdu’yu satarak, Gençlerbirliği’nin Türkiye’nin tek borçsuz kulübü yaptı. Son nefesine kadar Beştepe’den İstanbul’a futbolcu gönderen en son transfer başarısını da İrfan Can Kahveci’yi Medipol Başakşehir’e çok astronomik fiyatla gönderek yaptı. Yaşadığı müddetçe sadece Dört Büyükler değil, Türkiye’nin tüm profesyonel kulüplerine futbolcu göndererek, dünya da eşi benzeri olmayan bir transfer başarısına imza atmıştır.
Adını saymakla bitiremediğimiz transferlerden Gençlerbirliği ekonomik olarak çok güçlenerek çıktı. Hele İlhan Cavcav’ın ilk kez Afrika’ya gidip futbolcu izleyerek bulduğu yıldızlar Gençlerbirliği’ne ayrı bir hava ve maddi güç katacaktı. Dünyada hiçbir kulüp başkanı İlhan Cavcav kadar maç seyretmemiştir. Hiçbir başkan İlhan Cavcav kadar futbolcudan anlamamıştır. Cavcav, “Ben futbolcu olacak adamın yürüyüşünden anlarım. Yeter ki bir kez izleyeyim “ tezindeki haklılık herkes tarafından kabul görmekte.Türk futboluna kazandırdığı yıldız futbolcular ve transfer öyküleri kaç Türk filmine, kaç televizyon dizisine senaryo olur , inanın kestirmek çok zor. Sadece Tarık Daşgün ve Geremi ‘nin bulunması ve başka takımlara satılmalarını kısaca yazsak, ne demek istediğimizi anlarsınız.
“BİZİ FENER YARATTI”
Gençlerbirliği ‘nin altyapısından yetişen Tarık Daşgün 1994-95 sezonunda oynadığı futbola tüm Türkiye’nin hayranlığını kazanmıştır. Yıldız futbolcunun peşinden tüm kulüpler koşmaktadır. Elini çabuk tutan Fenerbahçe Tarık’ı kaçırır. Kaçırır kaçırmasına ama bu sarı-lacivertli takıma çok pahalıya patlayacaktır. İlhan Cavcav’ın müthiş zekası ve planı ile Tarık, o günlerin en flaş transferi olarak 100 milyar gibi astronomik bir bedelle Fenerbahçeli olmuştu. O günlerde Cavcav bu transferin önemini ve değerini, “Bizi Fener yarattı “diyerek özetleyecekti.
REAL MADRİD’DEN 5 MİLYON DOLAR
İlhan Cavcav, Afrika’nın kızgın çöllerinde yıldız futbolcu keşfi de uzun yıllar unutulmayacak. Cavcav, Güney Afrika’da bir turnuvada beğendiği Güney Afrikalı Moseou, Zaireli Kona ve Kushe ve de Kamerunlu Geremi ‘yi Türkiye’ye getirerek bir çığır açmıştır. Güney Afrikalı ve Zaireli futbolculardan büyük paralar kazanılmıştır. Ama Geremi’den sağlanan kazanç çok daha büyüktür. Bakın İlhan Cavcav, Kamerunlu futbolcusunu, Real Madrid’e 5 milyon dolara satışını nasıl anlatacaktır : ”Real Madrid’li yöneticilerle Geremi’nin transferini konuşmak için İspanya’ya gittik. Bizi karşılayıp, yemeğe götürdüler. Ortaya koca bir dana getirdiler. Bunlar başladı, “1 milyon, yok 2 milyon dolar” verelim demeye. Baktım olacak gibi değil. Yanımda bir tercüman var, “paper” diyerek kağıt istedim. Getirdiler üzerine 5 milyon dolar yazıp gösterdim ve hemen kalktım. Hemen telaşa kapıldılar, “plesase, please okey, okokey “ dediler . Sonunda Geremi’yi 5 milyon dolara Real Madrid’e satıp masadan kaktım. Tüm bu paralar Gençlerbirliği’nin kurumsal bir kimliğine katkı sunan en büyük etken oldu. Bugün Gençlerbirliği sportif başarı anlamında taraftarlarını yeterince mutlu edemese de, İlhan Cavcav’ın 38 yıldır verdiği mücadele ile emin adımlarla geleceğe yürümekte. Bugün Gençlerbirliği ülkemizin profesyonel futbolda mücadele eden takımlar içinde tek borçsuz kulüp. Türkiye’nin en modern tesislerine sahip. Ayrıca ülkemizin en üretken altyapısı ile bir yıldız gibi parlıyor. Maliye’ye, SSK’ a, futbolcu ve teknik adamlarına bir kör kuruş borcu bulunmamakta. Kasasında da hatırı sayılır bir parası var. Tüm bunların bugünlerde üzerinde karabulutların dolaştığı futbolumuzda ne anlama geldiğini siz değerli okuyucularına bırakıyoruz.
O NUNDA ÜZÜNTÜ VE SEVİNÇLERİ VAR
Bu yaşam öyküsünü derlemek için son olarak 3 saate yakın İlhan ağbi ile birlikte olmuştuk. O nun yaşamını ve Gençlerbirliği sevdasını kelimelerle anlatmak mümkün değil. Bu satırlara tüm anlattıklarını sığdırmak mümkün değil. Futbola ve Gençlerbirliği’ne adanan bir ömrün kısa bir özetini yaptık. Bu 38 yıllık süreçte İlhan Cavcav’ı beğenen de oldu beğenmeyen de. Takdir eden de oldu eleştiren de oldu. Bu kadar uzun bir süre bir kulübe mesai harcamak her babayiğit harcı değil. Cavcav’ın da sevinçleri, üzüntüleri oldu. O’nda en çok hakkı olan hiç kuşkusuz 60 yıllık hayat arkadaşı Nazan Hanım oldu. Bizim gibi istikrasız bir ülkede iş ve futbol gibi gelgitlerin çok yaşandığı bir alanda bu istikrar, bu kararlık, bu sözünün eri olmak acaba kaç kişiye nasip olur ? “Son buluşmamızda bana anlattıklarından bir özet daha derlemek gerekir ise şunları konuşmuştu İlhan Cavcav,“Tüm bunları elbette tek başıma yapmadım. Bugünlere gelmemizde çok insanın emeği var. O kadar çok teşekkür edeceğim insan var ki, hangisini sayayım. Birisini unuturum diye korkuyorum. Devletimizin değerli yöneticileri ile düzeyli bir ilişkilerimiz oldu. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, eski Başbakanlarda Mesut Yılmaz, bakanlarımızdan Yücel Seçkinler, İsmet Sezgin, yerel yöneticilerimiz , bürokratlarımız, işadamlarımız hep Gençlerbirliği’ne sevgi ve saygı ile yaklaştılar. Bu 38 yıllık süreç içinde yönetimlerde görev alan arkadaşlarımın hepsinin bu kulüpte emeği var. Bazıları ile zaman zaman ters düşsek de bu kulübe emek ve katkı sunan hiç kimseyi unutmamız mümkün değil.Spor ailesinin içinde olduğum sürede içinde en çok Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek’e üzüldüm. Futbolu bu kadar seven bir belediye başkanı daha görmedim. Kıymetini Ankara yeterince bilemedi. Kendisine, “Gel Gençlerbirliği’ne başkan ol “ dedim. O , “Gençlerbirliği ‘ni de seviyorum . Ama ben Ankaragücü’nü istiyorum “ dedi. Sonunda çok kötü şeyler oldu. Hem Melih Bey’i futboldan soğuttular, hem de Ankaragücü zor duruma düştü. Dilerim, tüm bu sıkıntılar son bulur. Ankaragücü şehrimiz ve Türk futbolu için çok önemli”
“BU KULÜP BENİM ÇOĞUM”
“Gençlerbirliği benim çoğum.Ben bir maç kaybettiğimizde sabaha kadar uyuyamam. Artık ne kadar ömrüm var bilemem. Ama yaşadığım sürece futbol ve Gençlerbirliği’nden ayrı kalmam mümkün değil. Herkes bana soruyor, “Veliaatın var mı ?” diye. Kimseyi vekil tayin etme yetkim yok. Gençlerbirliği’nin ilkeleri ve kuralları bellidir. Bu kulübü daha iyiye götüreceklerine inan herkes Gençlerbirliği’ne başkan olabilir “
“EN BÜYÜK ARZUM”
“En büyük arzum Bir Gençlerbirliği Koleji’nin kurulması. Bunun için çalışmalara başladık. Şampiyonluğun Ankara’da ne kadar zor olduğunu gördük. Biz şampiyonluk için gerekli adımları attık. Bu için tesis şarttı. Türkiye’nin en modern tesislerine sahip olduk. Alt yapı şarttı. Türkiye’nin en iyi altyapısını kurduk. Ekonomik manada güçlü bir yapıya kavuştuk. Tüm bunlar iyi. Ama şampiyonluk için yeterli değil. Taraftar olmadan şampiyonluk çok zor. Ankara’da bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Gençlerbirliği Koleji’ni bunun için istiyorum. Bir başka arzum da stat. Gençlerbirliği gibi köklü bir kulübünün mutlaka kendine ait bir stadı olmalı. Sana ve çalıştığın gazetelere, şahsıma ve kulübüme gösterdiğiniz duyarlık ve de Başkent sporuna verdiğiniz destekten dolayı teşekkür ediyorum “. İlhan Cavcav’ın yaşanmış bu gerçek hayat hikayesi futbolumuzun kötü günler geçirdiği şu günlerde kulüplerimize dilerim, “bir ilham olur “ diyorum. İlhan Cavcav’ın en çok aklımda kalan söylemlerinden biri, “Çekimi senedimi, inkar eder, sözümü asla inkar etmem “ söylemi olmuştur. Söz ne kadar önemli değil mi ? Eskiden çek, senet mi vardı ? İlhan Cavcav’ın bu sözüne bugünlerde ne kadar ihtiyacımız var değil mi ? Ben İlhan Cavcav’ın bu sözüne ne kadar sadık kaldığını defalarca yaşayarak tanıklık ettim. Kendisi tarafından çok takdir edilir ve sevilirdik. Bir gün kendisinden kurucusu olduğum Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği için bir ricada bulunmuştum. “Sporun Gücü” adı altında Çamlıdere’de öğrencilerle bir panel düzenliyordum. Ünlü spor adamlarını ve sporcuları gençlerle buluşturup, sporla bir nesle ilham vermeyi hedefliyorduk. 18 Nisan 2013 tarihinde yapılacak etkinliğe davet etmiş, “Hay hay gelirim “demişti. Tüm hazırlıklar tamamlanmış, panel günü gelip çatmıştı. Bir haber geldi, İlhan Cavcav rahatsızlanmış hastaneye kaldırılmış.Biz diğer konuklara paneli yapmayı planlarken, İlhan Cavcav’ın panel için yola çıktığı haberi geliyordu. Aykut Akalın’ı hastaneye çağıran İlhan Cavcav, hemşirelere “Çıkarın serumu ben Ali’ye söz verdim, panele gitmeliyim “der. Doktorlar ara girer ,İlhan Cavcav’ı ikna edemezler. Aykut Akalın , telefonla arayıp “geliyoruz “ dediğinde duyduğum mutluluğu anlatamam. Hasta , hasta kolundaki serumu çıkarıp salona gelen İlhan Cavcav, hepimizi o kadar mutlu etmişti ki, anlatamam. Hemen panelin formatını değiştirip, önce öğrencilerle İlhan Cavcav’ı buluşturup, güzel bir söyleşi yaptık. “Çekimi , senetimi inkar ederim, sözümü inkar etmem “diyen İlhan Cavcav , herkesi kendine hayran bırakıyordu. Söyleşinin ardından İlhan Cavcav’ı uğurlayıp, Ankaragücü’nün paneli Ankaragücü’nü efsane futbolcuları Ali Osman Renklibay, Adil Eriç, İhsan Kavak, Nazmi Erdenerin (Bonhoff Nazmi), Mehmet Şahin (Hurubech Mehmet) ve Hürriyet Gazetesi Ankara Spor Şefi Özgür Şahiner ile tamamlıyorduk.O gün ayrıca Ankaragücü’nün unutulmaz kalecisi Arif Peçenek’i de oğlu Ali Can’la birlikte mezarı başında anmıştık. Çok anlamlı ve duygu dolu bir gün yaşamıştık. Son yıllarda ciddi sağlık problemi yaşayan İlhan Cavcav’ı tüm televizyonlar davet ediyor , fakat ikna edemiyorlardı. Sağlık, nedeniyle uzun programlara katılamıyordu. Yine çok ünlü bir televizyoncunun aistanı benden İlhan Cavcav’ı ikna etme istedi. Cavcav, “Çıkamam, hastayım” dedi. Ardından da , “Ama senin programına çıkarım “dedi. Bu söz üzerine ölümden önce en uzun , hem de canlı programı birlikte yapma mutluluğunu ve onurunu yaşadım. İlhan Cavcav’la o kadar çok anı ve hatıralar paylaştık ki…Hangisini anlatalım. İşsiz kaldığım, bir gün fabrikada ziyaretine gittim. İlhan Cavcav, “Ali Öcal nasıl işsiz kalır” diye isyan ediyor. Ben de “Ali Öcal kim ki işsiz kalmasın “diyorum. Bunun üzerine İlhan Cavcav, sekreterine Yavuz Donat’ı bağlatıp, “Ali’yi neden işten çıkardınız “diye soruyor. Yavuz ağbi de esprili bir dille, “Hıyarlık yapmışlar “diye cevap veriyor. Gülüyoruz. İlhan Başkan , “Bana Yıldırım Demiröre’in bağlayın “diyor. “Ağbi ne yapıyorsun “diyorum. O’da, “Yıldırım’dan randevu alıyorum. İstanbul’a gideceksin “diyor. Ben “Başkanım olmaz öyle şey “diyorum. İlhan Başkan bu kez, “Geç lan Gençlerbirliği’nin başına” diyor. Bu sefer ben, “Başkanım ettik olmaz. Orada bizim bir arkadaşımız var “ diyorum. İlhan Başkan, bu kez kızıyor, “Şu Ali ‘ye bir paket un verin de hanımı pasta yapsın yesinler .Senden bir halt olmaz “ diyor. Gülüyoruz , sarılıp, vedalaşıyoruz. Ben İlhan Cavcav’dan iş alamamıştım ama İlham kaynağı olacak çok şeyler öğrenmiştim.Bu yaşam öyküsü, daha nice kuşaktan kuşağa ilham vermeye devam edecek.
Hata!
Yorumunuz Çok Kısa, Yorum yapabilmek için en az En az 10 karakter gerekli