HAYALİ GERÇEK KILABİLİRİZ

 HAYALİ GERÇEK KILABİLİRİZ

Oniki  aylık kesintisiz bir serüven ve onun ışıldayan son halkası: Uluslararası Şampiyonlar Kupası.

 

Geçen sene bu zamanlar, büyük bir heyecanla yeni başlayan lig serüvenlerine hazırlanıyorduk. Yeni formalar, yeni atkılar, yeni deplasmanlar, belki de yeni marşlar… Sonra doyasıya bir şölen; Avrupa Kupaları. Şampiyonalar Ligi ve Avrupa Ligi’ndeki unutulması güç anlar. Hemen ardından gümüşten, altından kupalar. Şampiyonluklar. Veee uzunca süredir sabırsızlıkla beklediğimiz Dünya Kupası. Bir aylık kusursuz bir futbol festivali. Şimdilerde ise en son sahne, en son perde Uluslararası Şampiyonalar Kupası’nın.

 

Uluslararası Şampiyonlar Kupası, harika bir pazarlama etkinliği olmasının yanı sıra, izleyici için de müthiş bir görsel ziyafet. Futbolun estetiğini hayranlıkla izleyebiliyorsunuz. Hem de çok uzaklarda. Futbola pek de aşina olmayan coğrafyalarda.

Yıldız oyuncular da, genç yetenekler de, yeni transferler de aynı sahnede bir arada. Yani nereden bakarsanız bakın herkesin arayıp bulabileceği bir şeyler var orada. İnsanları yeni bir futbol sezonuna hazırlamanın daha iyi bir yolunu, ben bilmiyorum.

 

Futbol başlı başına bir eğlencedir. İnsanları eğlencenin bir parçası yapan şey ise tüketimdir. İşte bu noktada ekonomi ve onun aktörleri devreye girer. Futbol, eğlenmeye hazır kalabalıklardan, bir vitrinden, hayranlık yaratan yıldızlardan ve bolca paradan ibaret olmasa da çokçası bizi bunlarla etrafına toplar.

 

İşte bu noktada Uluslararası Şampiyonlar Kupası’nın spor endüstrisinin en parlak yıldızlarından bir tanesi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Sporun kendi ile var ettiği, tüm kesişim branşlarının yanı sıra diğer yan endüstrilerinin de kar ettiği, pay aldığı devasa bir etkinlik o. Dev kulüpler, onların ultra zengin patronları, tarihçeleri, bol sıfırlı transfer bütçeleri, yıldız oyuncuları, yeni transferleri, ikon teknik direktörleri her biri ama her biri bir cazibe kaynağı. Bu gözleri kamaştıran albeni, talep edilen şeyin ta kendisi. Ve talep bir şekilde karşılanmalı. Karşılanıyor da zaten. Son 6 senedir.

 

Ekonomisinin yanı sıra birde, pratik yanı da var bu etkinliğin. Hem de bolcana. Hem de en kalitelisinden. Hayranlıkla izlediğimiz bu takımlar birbirlerini en üst seviyede test ediyorlar, pratik kazanıyorlar. Onlar bizim dışımızda başka bir dünyaya aitler ve o dünyada en iyilerle birlikte mücadele ediyorlar.

 

Sporun ekonomisi açısından bizde oldukça potansiyelli bir ülkeyiz. Ancak bu ekonomiden bir pay almak adına ortaya çıkarabildiğimiz herhangi bir değer yok maalesef. Çin, ABD, Singapur gibi futbol için yeni bir pazar olmasak da futbolun estetiğine, kalitelisine uzun zamandır aç olan bir coğrafyayız biz. Bu nedenle Uluslararası Şampiyonlar Kupası ve onun muadilleri turnuvalar, büyük bir heyecanla beklenir bu topraklarda.

 

Bizim kulüplerimiz, yöneticilerimiz, taraftarlarımız, sporcularımız futbolun global değerlerinden biri olan ekonomi ve pazarlamayı daha yeni yeni fark ettiklerinden olsa gerek henüz bu ve buna benzer turnuvalarda boy gösteremedik. Peki ama ne yapmalı?

 

Doğası ve hava koşulları ile sezon öncesi kamplara elverişli çok sayıda coğrafyalarımız mevcut. Erzurum, Kızılcıhamam, Bolu, Afyonkarahisar, Artvin / Şavşat bunlardan bazıları. Bu bölgelerde ve ülke genelinde üst yapılarda statlar ve otellerde yetkin tesislere sahip olabiliriz ancak alt yapıda antrenman sahaları ve yetişmiş personelde hala son derece eksiğiz. Bu eksikleri az biraz bile iyileştirsek kendi Uluslararası Şampiyonlar Kupa’mızı kendimiz yapabiliriz. Tabi ki kendi söz hakkımız olan yakın coğrafyalarda. Rusya, Azerbaycan, İran, Fas, Tunus, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkeler açılım yapılabilecek potansiyel ülkelerden birkaçı. Bu ülkelerdeki önemli kulüplerin yanı sıra Dinamo Zagreb, Partizan, Dinamo Kiev, Celtic, Anderlecht gibi kalbur üstü diğer Avrupa takımlarının da dahil edildiğini ve Türkiye’nin buna ev sahipliği yaptığını bir düşünsenize. Bizim takımlarımız bizim topraklarda kendileriyle eş değer diğer kulüplerle kendilerini test ediyor. Hem de bunu bir ekonomi yaratarak yapıyorlar. Döviz, para harcayarak değil; kazanarak. Bir hayal edin. Güzel olmaz mı? Yapılamaz mı? Bence mümkün..

 

Bu Yazı İçin Ne Düşünüyorsun?

Yorum Yap