KENDİNİ BİL (EURO 2024)

 KENDİNİ BİL (EURO 2024)

UEFA, EURO 2024’ün ev sahibini yarın 15.45’te açıklayacak.

Türkiye ve Almanya’nın şampiyonayı düzenlemek için hazırladığı kampanyalar artık bir bedene bürünecek. Ama kimin ki?

Ülke yönetimlerinin ve federasyon yetkililerinin inisiyatifi ve girişimi ile şekillenen başvurular, geniş ekonomik kapsamlar içeriyor. Öyle ki toplumların refah seviyesini etkileyecek türden. Bu ve benzer büyüklükteki turnuvaları düzenleme kararı, aynı zamanda o yönetimlerin himayesindeki toplumların kültürel şekillenmesine de etki ediyor.

Tüm bu faktör ve riskleri gören, kendini tanıyan, bilen toplumlar; bu bağlamlar ışığında, yöneticilerinin aldığı kararlara olumlu ya da olumsuz reaksiyon gösterirler. Almanya’da da gördüğümüz tam olarak bu. Geçen sene cılız bir şekilde başlayan eleştiriler bu sezon başı itibaren yüksek sesle duyulur oldu. Bu hafta sonu itibariyle de tüm Dünya’da yankı yarattı. Augsburg – Werder Bremen, Dinamo Dresden – Darmstadt, Stuttgart – Fortuna Düsseldorf maçlarında taraftar grupları federasyon (DFB) yöneticilerini ve EURO 2024 adaylığını eleştiren tezahüratlar söyleyip, pankartlar açtılar. Peki neden? Çünkü, 2006 yılında ev sahipliği yaptıkları Dünya Kupası için rüşvet verildiği 2015’te tüm Dünya kamuoyunun bilgisine sunuldu. Ve son olarak da Mesut Özil’in DFB yöneticileri tarafınca maruz kaldığı ırkçı söylemler. Görünen o ki toplum olarak tanıklık ettikleri bu rüşvet ve ırkçılıktan rahatsızlık duyuyorlar. Ve olası bir turnuva ev sahipliğinde yaşanacak benzer bir gelişme, Dünya gündeminde büyüyecek ve diğer tüm toplumlarda Almanlara karşı olumsuz bir önyargı oluşacak.

Peki ya biz. Hepimizin aşina olduğu şekilde ekonomik olarak, her zamankinden daha zor zamanların hemen eşiğindeyiz. Ve şimdi, bu turnuvanın ev sahipliği için büyük bir bütçe ayrıldı. Hem de tamamı devlet destekli. Yapılacak yatırım; ne ölçüde, ne sürede geri dönecek? Bunlar şimdilik muallak. Kamuoyu olarak bunun bilgisine sahip olmamakla birlikte öğrenmek adına da herhangi bir girişimimiz yok. Evet ülke olarak futbolu çok ama çok seviyoruz ancak yaşamlarımızın devamı için olmazsa olmaz değil. O, bir eğlence ve eğlencelikler hak edilir. Hazır bir şekilde elde edilmez.

İçinden geçtiğimiz koşullar ve buna karşı takındığımız tutum; yaşamlarımız ve refahımız adına beni oldukça endişelendiriyor. Çünkü daha önce yaşanmış bir örnek zihnimde beliriveriyor. Yunanistan örneği.

2001 yılındaki global ekonomik krizin hemen akabinde Yunanistan 2004 Yaz Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yaptı. Kendini yetkin bir seviyeye çıkaramayan ülke ekonomisi, tamamı devlet destekli ‘’Olimpiyat Oyunları Yatırımları’’ ile çökme aşamasına geldi. Yunan toplumu, kendini büyük bir travmanın ortasında buldu. İşsizlik, ekonomik yetersizlik, gelecek kaygısı, yatırım ve beyin göçü. Tüm bunları yanı başımızda olup biterken tanık olduk.

Şimdilerde bizde benzer süreçten geçiyoruz. Ancak ne yazık ki hafızalardaki anılar silinmiş. Yahut kendimizi olduğumuzdan daha farklı görüyoruz. Yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı, yapabileceklerimizi, yapamayacaklarımızı bilmiyoruz. Yahut hepsi.

Bir teslimiyetçilik ve kayıtsızlık (eylemsizlik) mevcut. Toplum, taraftarlar, bu turnuva için herhangi bir misyon ve sorumluluk üstlenmemekle birlikte; tüm sorumluluğu karar alıcılara bırakmış bulunmakta. Bunun yanısıra turnuvanın ev sahipliği durumunda, kendine pay biçme ve o şekilde sahiplenilmesi muhtemel. Nereden bakarsan bak bir tutarsızlık ve kendini bilmezlik.

Sırf bunlar ışığında toplumsal hafıza, olaylara verilen reaksiyon açısından Almanlar bu turnuvayı bizden daha çok hak ediyor.

Türkiye olarak, turnuva projelendirilmesi, hazırlıklar ve futbol endüstrisini büyütme elverişliliği ile bu turnuvayı almamız yüksek ihtimal ve gurur verici. Ancak geçmişten pay biçerek geleceği öngörme safhasında bizi endişelendirecek çok şey var. Ve bu endişeler yaşanacak olası gururdan daha baskın görünüyor.

Bu Yazı İçin Ne Düşünüyorsun?

Yorum Yap