ÇİZGİDEKİ YALNIZ ADAM

 ÇİZGİDEKİ YALNIZ ADAM

Dünyanın en görkemli futbol sahnesinin sergilendiği Avrupa’da, bu sene son derece hızlı bir transfer dönemine şahitlik ettik. Dünya Kupası’nın hemen ardından, çok kısa sürede takımlar arasında pek çok yıldız oyuncu transferi gerçekleşti. Ancak bu transferlerin en çarpıcıları hep tek bir pozisyon üstüne odaklandı.

 

Şimdilerde kaleciler, futbol dünyasında hiç olmadıkları kadar sükse yaptılar. En büyük transfer bütçeleri onlara ayrıldı, en büyük ilgi, alaka onlara gösterildi, en uzun mesailer onlar için yapıldı.

 

Kepa Arrizabalaga – Athletic Bilbao ≥ Chelsea (80 M. Euro)

Alisson – AS Roma ≥ Liverpool (62.5 M. Euro)

Thibaut Courtois – Chelsea ≥ Real Madrid (35 M. Euro)

Bernd Leno – Bayer Leverkusen ≥ Arsenal (25 M. Euro)

Danny Ward – Liverpool ≥ Leicester City (14 M. Euro)

Mattia Perin – Genoa ≥ Juventus (12 M. Euro)

Andriy Lunin – Zorya Lugansk ≥ Real Madrid (8.5 M. Euro)

Lukasz Fabianski – Swansea City ≥ West Ham United (8 M. Euro)

Joe Hard – Manchester City ≥ Burnley (3.9 M. Euro)

Gianluigi Buffon – Juventus ≥ Paris Saint-Germain (Bedelsiz)

 

Onlar bir zamanlar çizgideki yalnız adamlardı. Ama onlar artık oyunun ilk ve en önemli parçası. Takımları onlar yönetiyor, onlar motive ediyor, onlar ayakta tutuyor. Zaman onların lehine işliyor. Anlaşılan o ki yeşil sahalarda onların önemi git gide daha da artacak. Çünkü mevkileri, formaları ve eldivenleri ile benzersiz olmaya her daim devam edecekler.

 

Topun karşısında durmakta, onu ağlardan çıkarmakta güçlü bir karakter gerektirir. Karakterin iyisi de kötüsü de ezelden beridir bir başkasına örnek teşkil etmiştir. İyi bir kalecinin güçlü karakteri de; işte böyle tüm takıma örnek olur. Onları tam bir bütün haline getirir. Bırakın bir futbol takımını; o, kalecinin karakteri bir şehri, bir ülkeyi bambaşka bir yer haline getirir.

 

Güven arayışını, insanlığın en temel gereksinimi olarak tanımlasak abartmış olmayız. Güven bizi rahatlatır, onunla huzur buluruz.

 

Peki ya bir kalecinin takımına ve taraftarına verdiği güvene ne demeli? Bir saha, o yeşil kutsal mabet her daim onlara emanettir. Başlangıç ve bitiş çizgilerini onlar korur. Yani güvenin başlangıcında da bitişinde de hep onlar vardır. Herşeyi onlar yapar diğerlerine ise sadece güvenmek kalır. Yahut güvenmemek. Kalecilerin bir tercih hakkı yoktur. Onlar sadece güveni boşa çıkarmamakla yükümlüdürler.

İşte o güven yitirildiğinde yalnızca kaleciler mi yalnızlığını ilan eder? O dakikadan itibaren tüm takım yalnızdır. Rakibin hiçbir önemi yoktur artık. Yalnızlık mağlubiyettir. Koskocaman bir boşluktur.

 

Kaleciler acı çekmeyi, sorumluluk almayı severler. Onların dünyaya gelme amaçları budur. Diğer herkesi her şeye rağmen her daim korumak, kollamak. İşte Gianluigi Buffon da o çekilen acılara rağmen üstlendiği sorumluluğu yerine getirme mutluluğunu şu sözlerle anlatıyor.

“Kaleci olmak mazoşist olmayı gerektirir. Çünkü kalede oynuyorsanız hayatınızda kesin olan tek şey goller yiyeceğinizdir. Ve tahmin edileceği üzere gol yemek beraberinde mutluluk getirmez. Eğer mazoşizm anlayışınızda bir terslik yoksa tabi.”

 

Bir insan üstlendiği o yükümlülüğü, savunduğu, koruyup kolladığı şeyi ne kadar ve nasıl mı sevebilir? Buffon bize onun da yanıtını veriyor. İşte onun ağzından kalesi için dökülen sözler.

 

“12 yaşındaydım, sana sırtımı verdiğimde; senin geleceğini kurtarmak için kendi geçmişimden vazgeçtim.

Kalbimle durdum.

İçgüdülerimle durdum.

Yüzüne bakmaktan vazgeçtiğim gün, seni sevmeye başladığım gün oldu.

Seni korudum

Seni kurtarmak için çizgindeki ilk ve son adam oldum.

Yemin ettim, bir daha asla yüzünü görmeyecektim. Mümkün olduğunca az bakacaktım sana. Çünkü ne zaman göz göze gelsek, acı veriyordu, seni hayal kırıklığına uğratmış olduğumu anlamak…

Yeniden

Ve yeniden…

Hep ters yönlerde olacağız, güneş ve ay gibi… Seninle yan yana yaşamaya ve bir kez olsun dokunmamaya mecburum. Ömür boyu birlikte olup hiç konuşamayacağız.

25 yıl önce bir yemin ettim. Seni korumaya söz verdim. Kollamaya… Düşmanlarına karşı kalkan olmaya… Senin huzurunu kendi hayatımın önüne koymaya…

12 yaşındaydım, sana sırtımı verdiğimde sevgili kalem… Ve bacaklarım, zihnim ve yüreğim izin verdikçe sözümden dönmeyeceğim…”

 

 

 

 

Yorum Yap